Leyla ile Mecnun’un İki Şairi, Fuzûlî ve Sezai Karakoç. İstanbul: Şule Yay. Kaplan Ramazan (2003). “Çağdaş Bir Leylâ ve Mecnun Hikayesi: Sezai Karakoç’un Leylâ ve Mecnun’u”. Hece Dergisi-Diriliş Özel Sayısı. Yıl:7, S. 73. Karakoç, Sezai (1986). Edebiyat Yazıları II, İstanbul: Diriliş Yay. Karakoç, Sezai (1989a). CiciKız, Ah Nerede, Yaz Bekarı, Evcilik Oyunu, Baş Belası, Vahşi Gelin gibi klasik olmuş birçok filmin başrolünde oynadı. 1980'lerde ise Gırgıriye, Leyla ile Mecnun, İhtiras Fırtınası, Alev Alev, Kurtar Beni gibi farklı türde filmlerde yer aldı. 1990'ların başında sinemadan kopan Bubikoğlu, yıllar sonra oyunculuğa 1998 Watchthe video for Gecenin Sonuna Yolculuk from Teoman's Gecenin Sonuna Yolculuk for free, and see the artwork, lyrics and similar artists. Alişanİle Hayata Gülümse Kuşlarla Yolculuk. Mahrem. Baba Candır. Bekir Develi ile Annemin Yemeği. Leyla ile Mecnun. Lise Devriyesi. 1Wkz. Doğar doğmaz kaderleri birbirine bağlanan ve isimlerini efsane aşıklardan alan Leyla ile Mecnun’un hikayesi… Leyla ile ilgili sözler, Leyla ismine özel aşk sözleri, Leyla sözleri aşk, Leyla sözleri facebook, Leyla sözleri kısa, İçinde leyla geçen güzel sözler Bir kitabın adıydı, yok yahu Marx’ın Komünist Manifestosu’ndaydı” diye çekiştirip sündürmenin manası yok. Denmiş işte zamanında. “Katı olan her şey buharlaşıyor.” Tamamı şöyledir “Temel ve kalıcı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey lekeleniyor ve insanlar en sonunda hayattaki yerlerini, karşılıklı ilişkilerini ayık gözlerle görmeye KEY” İnsan “Alıp baştacı edilen Leyla ile Mecnun dizisinin bizi getirdiği son nokta bu mudur” diye kendine sormadan edemiyor. Lakin belki de, sinyaller veriliyordu da seyirciler fark etmemişti ya da ağaca bakarken orman gözden kaçtı. TRT1’de uzunca bir zaman kendi halinde takılan dizinin aniden popülerleşmesinin ardından setten gelen istifa haberi Mecnun’un annesi rolündeki Asuman Dabak diziden ayrıldı, tekme tokat sesleri Dizinin Leyla’sı ve Arda’sı rol icabı değil de gerçek hayatta birbirine girdi ve en nihayetinde yapımcıların “Üç oyuncunun da işine son verilmiştir” açıklaması dizinin karizmasını biraz çizdi. Ama belki de reytingini artırır! VURDU VE GOL OLDU Dizinin mucizesinin baş mimarı olarak görülen Burak Aksak, genç bir arkadaş. Besbelli kaleyi boş gördü, vurdu ve gol oldu. Annesi babası salonda çaylarını yudumlayıp Aşk-ı Memnu, Yaprak Dökümü gibi romanlardan uyarlama sündürülmüş dramalara bakarken, Çocuklar Duymasın gibi rutubetli mizaha karnı tok olanları ilk o keşfetti. Söylediğine göre kendisine bu senaryoyu parasızlık yazdırmıştı. Gerçi TRT kapısını “Ramazan Güzeldir” dizisiyle aralamış olsa da bu senaryosu için Onur Ünlü’yü buldu, kadro kuruldu, TRT’den onay geldi. Aksak’ın İstanbul Samatya’dan Gümüşsuyu’na taşınması da artık parasız günlerinin sona erdiğinin kanıtıdır. Rol dağıtımında Mecnun, Ali Atay’ın ellerine teslim edildi, nitekim o konservatuvardaki arkadaşları tarafından “Wunderkind” mucize çocuk olarak tanımlanan bir isimdi. Ahmet Mümtaz Taylan, Serkan Keskin, Köksal Engür forvette yeraldı; Ezgi Asaroğlu, Beste Bereket gibi isimler zaten Onur Ünlü’nün daha evvel de birlikte çalıştığı isimlerdi. Leyla ile Mecnun bir kavuşamama hikâyesiydi elbette ama Aksak bunu yan karakterlerle destekleyerek bir kaybedenler komedisine dönüştürdü. Bir cemaat gibi hareket eden, ancak cemaat fikrini kesinlikle reddeden bu ekip, zoru FORMÜL LAZIM TRT reyting ölçümlemesine girmediğinden dizinin gerçek reytingi hiçbir zaman bilinmedi. Kimbilir belki de 75 milyonluk ülkede Leyla ile Mecnun’u 100 bin, ama sesi çok çıkan bir 100 bin kişi seyrediyor. Dizideki geçerli espri anlayışı, alkolü üzümle, sigarayı sakızla anlatmak olunca TRT koşullarında muhafazakâr entelektüelliğin, aynı mürekkepten mizahın da kırmızı çizgileri çiziliyordu. Aksak “Küfretmiyorum da damacana diyorum” derken, neden daha cesur davranmadığını, senaryoda gerektiği noktada neden küfrü basmadığını açıklamadı. Oysa nasılsa “bip” vardı. Temenni edilen aslında, Türk mizahının Levent Kırca’nın sarhoş taklidi ve Nejat Uygur’un “basdırnağına” tarzı kelime oyunlarından öteye geçmesiydi. Bir ölçüde oldu da ama... İşte aması var. Leyla ile Mecnun’u kavuşturamayan Burak Aksak’ın İsmail Abi gemiye binip gitmeden, Erdal bakkal kapanmadan, Yavuz hırsızlıktan vazgeçmeden acilen yeni formüller de bulması gerek. Sette şöhretin tadı alınınca yükselen tansiyonu ve egoları da dengelemesi lazım. Dizideki kara mizah gibi, gariptir, yönetmen Onur Ünlü bir röportajda ettiği şu cümlesini hatırlar mı acaba? “Ben çok fazla önemsemiyorum şiddet meselesini. Şiddet karşıtı bir insan değilim. Şiddet yanlısı birisi de değilim. Ama birisi birisine kızdıysa, onu dövmek istiyorsa, bırakalım dövsün yani. Hani ona müdahale edemeyiz.” Veyahut enseleri de çok karartmayalım. Belki de sıkıntı Onur Ünlü’nün Polis filmindeki Haluk Bilginer’in meşhur repliğinde saklıdır “Şiddete meyallim vallahi dertten.”HT PAZAR koca kitap ölümden bahsediyor. gerçekten ölümden bahsediyor. bardamu'nün raslantısal yaşamının tek nedeni bu; bir gün ölecek olmak. diyor ki bardamu; "gerçek denen şey bitmek bilmeyen bir can çekişmedir. bu dünyanın tek gerçeği ölümdür. seçim yapmak gerek. ya ölmek ya da yalan söylemek için. ben kendimi öldüremedim asla!" sessizlik delip geçiyor okuyucunun zihnini. tüm kavramlara ve tüm olgulara ana-avrat küfrediliyor bir nevi. ekliyor; "önlerine geceyi ve gündüzü katmış gidiyorlardı. ve yaşamı. insanlık; kendi gürültüsünden hiçbir şey duymuyordu. sallanıyorlardı. üstelik kent ne kadar büyük ve ne kadar yüksekse o kadar pişkinliğe vuruyorlardı. bir şeyler için çabalamaya değmez. diyorum ya size. değmez. ben denedim. değmedi." felçli gibi hissediyor okuyucu. ruhu mıhlanıyor hayata. ateşten bir varoluş hissedilirken bardamu hislere tercüman olmaya devam ediyor. "ateş" diyor. " bazen işkence eder bazense ısıtır. bu içinde mi yoksa önünde mi olduğuna göre değişir. hayat gibi." susuyoruz uzunca bir süre. konuşmaya gerek yok aslında. hafifçe gecenin içine itiliyor okuyucu. "bir şekilde gecenin içine itilenler eninde sonunda bir yere varıyordur her halde. cesur ol ferdinand. her yerden dışarı edile edile mutlaka hepsini, o pisliklerin hepsini birden korkutan o numarayı bulacaksın. ve o da gecenin sonunda olsa gerek. işte zaten onlar da bu yüzden gecenin sonuna gitmeyi göze alamazlar. alamıyorlar" denildiğinde bu şaheserin isminin nereden geldiği anlaşılıyor. yaşam boyunca aranılan tek şeyin muhteşem bir üzüntü olduğundan bahsederken celine, albert camus'nun o müthiş sözü akla geliyor. "her insanın bir olayı olmalı." "mutsuzum" diyenler akla geliyor sonra. ve o kişilere haddini bildiriyor bardamu; "mutsuzum demekle iş bitmez. insan ayrıca bunu kendine kanıtlayabilmeli. kendini geri dönüşü olmayan şekilde ikna edebilmelidir." yine ölüm konusuna geliniyor. her şeyin sonu olan o duruma. bu kez okuyucuyu ters köşeye uçuruyor üstad. diyor ki; "her şeyin sınırına gelinen nokta vardır. bu nokta bazen ölüm değildir!" her şeyin fazlasıyla ifade edildiği, net bir şekilde öne sürüldüğü şu zaman diliminin insancıklarına bir küfür gönderiyor yaklaşık yüz yıl öncesinden; "her şey size fazlasıyla açıklanıyor. sorun bu! anlamaya çalışsanıza biraz. uğraşsanıza. düşünsenize!" duraganlığın boktanlığından bahsediyor sonra. "aynı yerde durduğu sürece nesneler ve insanlar yozlaşırlar. çürüyüp leş gibi kokmaya başlarlar" diyor. biribirine acılarını anlatlanlara konuşarak tecavüz ediyor üstad. "insan dediğin şeyin tek amacı; yıllar süren ekşi bir surata, paramparça bir ruha, örselenmiş bir bedene sahip olmaktır" diyor. sırf bu yüzden de doğaya "kaltak" diye bağırıyor. ölümü evliliğe benzetirken aşk kavramını ortaya koyuyor. "toprak, herkesi kavuşturmaya yarar" diyor, emektar bir çiftçi edasında. "hayat devam ettiği sürece kavuşmak olanaksızdır. sizi oyalayan fazlasıyla renk, çevrenizde hareket eden fazlasıyla insan vardır." olmayan bir hayatta varoluşu bir hayal olarak görüyor. "dünya çoktan ölmüş" derken amacını belli ediyor. "bizler yalnızca onun üzerindeki kurtçuklarız. o boktan koca cesedinin üzerindeki kurtlar. ha bire onun bağırsaklarını kemirip duruyoruz. hem de yalnızca zehirli yerlerini. biz bir boka yaramayız. doğuştan çürümüşüz biz." ne söylenebilir ki bu cümlelerden sonra? hiçbir şey. bir şeyleri sonuca bağlamanın derdinde olanların sessizliğini kırıyor; "gerçek gençlik sevmektir." diyor. "herkesi ayırım gözetmeksizin sevmek." medeniyet saplantısını kafaya takanlara da deli diyor üstad. mutsuz olduğunu söyleyenlere inanmamamızı tembihlerken şu öneriyi sunuyor; "hele bir sorun, hala uyuyabiliyorlar mı? yanıt evetse, her şey yolunda demektir. karşınızdaki koca bir yalancıdır." gitmekten bahsederken o büyük insan, o kadar kararlıdır ki bu kararlılığı iç acıtır; "gidiyorum! giderken gözümün tekini düşürsem, dönüp almam." "insan yaşamda yükselmez. alçalır" dediği an üstad, üryan kalıyor tüm insanlık. çırılçıplak. beni çırılçıplak bırakan bir şaheser. beni yaşadığım sürece alçaltan.

gecenin sonuna yolculuk leyla ile mecnun